9 Aralık 2011 Cuma

Cüneyt Özdemir'e Yanıt

Bugün Radikal'de Cüneyt Özdemir'in şöyle bir yazısı çıktı:

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1071953&Yazar=C%DCNEYT%20%D6ZDEM%DDR&Date=09.12.2011&CategoryID=97

Biz de bu sabah şöyle bir cevap yazdık:


Sayın Cüneyt Özdemir!

Mektubunuzu aldık! Ama tahmin ettiğiniz ya da masa başında yazdığınız hikayelerden durumumuz çok farklı. Zaman zaman, örneğin Van depreminde gerçekleştirdiğiniz gibi masa başını bırakıp haberin konusu olan olayın gerçekleştiği yere gitmişliğiniz var. Başbakan Erdoğan’la da polemik konusu olan davranışınızı, duyarlı bir gazeteciye yakışan tavrınızı çoğu arkadaşımızla birlikte takdirle dinledik. Ancak şu anda, bugün söylediklerinize gelelim! 
Siz, başbakanın karşısında ezilen oluyorsunuz, bizim karşımızda da bizzat başbakanın kendisi oluyorsunuz! İçinizden her fırsatta medyayı ve demokrasi mücadelesini savunanlara saldıran Erdoğan çıkıyor birden!  İlk olarak bu işgalin neden gerçekleştiği konusunda bir fikir almak üzere gelseydiniz, gelme zahmetini göstermeseniz de internetten ya da telefonunuzdan ulaşmaya çalışsaydınız, belki gerçeğin hiç de anlattığınız gibi olmadığını görme şansınız olacaktı. Ama işte medya ve siz! Sizli medya! Şu anda işgali gerçekleştirenlerin ilk icraatlarından birinin saçlarını kestirip cezaevlerine göndermek, poşu takmak gibi saçma sapan gerekçelerle tutuklanan arkadaşlara bir mesaj, saçlarımızdan birer tutam göndermek olduğunu bilseydiniz nasıl olurdu?

Starbucks İşgali tamamen sembolik bir mekan üzerinden bizim olanın, kampüsün, kamu üniversitesinin iadesinin talebidir!

Bu işgal, kampüsün günden güne elitleştirilmesini, arkadaşınla iki çift sohbet etmek yerine take away’le derse, yarışa koşturduğun bir öğrencilik hayatını reddetmeye yöneliktir! İşgal değildir bizzat kendileri, “bizim olanı almaya geldik” demektir. Yani kampüste ucuz ve kaliteli yemek mekanı bulunmuyorken 8-10 liraya kahve satan bir ulusötesi şirketin bize ait bir mekanı işgaline, karşı işgalle yanıt vermektir.

Ya da 12 Eylül’ün köşe taşlarından YÖK’ün ürünü olan, üniversite denilen olgunun karar alma mekanizmalarında öğrencileri ve öğretim üyelerini hiçe saymasına karşı bir eylemdir bu işgal. Sorumuz şudur: üniversite yönetimi öğrenciler ucuz ve kaliteli yemeğe erişemezken Güney Afrika’da, Latin Amerika’da çiftçilerin kanını emen bu şirketi okulumuza getirirken kime sordu? Burdan birçok öğrencinin yarın, poşu taktığı için tutuklanan Cihan Kırmızıgül’ün eylemine desteğe gideceğini de bilemiyorsunuz. Hrant Dink’in katledilmesine karşı ‘Karanlığı Sorguluyoruz’ diyen, Kürt ve Türk çocuklarının kirli bir savaş uğruna öldürülmesine karşı ‘Kardeşlik istiyoruz’ şiarını yükselten, Tuzla’da her gün iş cinayetlerinde katledilen işçilerin mücadelesine omuz vermek için yollara düşen, Tekel işçilerinin 4-C ile köleleştirilmesine 'hayır' diyen bu öğrencilerin bazı arkadaşlarının tam da sizin uzun uzun dert yandığınız nedenlerle cezaevinde olduğunu da bilemiyorsunuz.

‘Genç asistanların gazına gelme’, ‘hiçbir eyleme katılmama’ gibi tespitleri yaparken gazetecileri, demokrasi mücadesi verenleri savcıymışçasına yargılayan başbakan gibi temelsiz iddialara sarılıyorsunuz. Polisiye kaynaklardan aldığınızı düşündüğümüz bu verilerin de bilginin yeniden üretiminde, hem de bizzat o öğrencileri hapishanelere kapatanların diliyle, gerçekleri kirleterek konuşmak nedendir Cüneyt Bey??? Net söyleyelim, biz Hopa’da başbakanın zat-ı alilerine itiraz ettikleri için uydurma bahanelerle tutuklananların, kampüsünden koparılarak sudan sebeplerle karanlık hücrelere gönderilen öğrenci arkadaşlarımızın mücadelesinin yanında ve bizzat içindeyiz! Üniversitenin ulusötesi şirketlerle olan anlaşmaları bize aktarması, şeffaf olması da bir diğer talebimiz. Bu şeffaflık sanırım bizlere akıl fikir vermeye çalışan siz gazetecilerin de sorumluluğu olsa gerek. Ve sözümüzü bütünüyle bir gözetleme, gözaltı merkezine dönüştürülen bu ülkede ayağımızın toprağa bastığı yerden, hayatı ve özgür düşünmeyi öğrenebileceğimizi düşündüğümüz üniversiteden, üniversiteyi dönüştürerek söylemeyi yeğliyoruz! Masa başında yazılan istihbaratlardan değil!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder