İlk İşgal Gastesi’nde
“Neden Starbucks? Ya da Sadece Starbucks mı?” ve “Starbucks İşgali: Bir Hayat ve Mekân Pratiği” başlıklı yazılarımızda neden burada olduğumuzu anlattık. Ama
Gaste’ye ulaşamayan ya da ilgisini çekmediği için okumayan arkadaşlarımız olduğu
izlenimini edindik. İnanıyoruz ki sözümüze bir kulak verseniz bu üniversitenin
bileşenleri olarak her konuda olmasa da bazı temel noktalarda ortaklaşacağız.
Bu sebepten kısaca burada oluşumuzun sebeplerine değineceğim.
Buraya iki SOMUT dertten
yola çıkarak geldik. Bunlardan birincisi kampüste “temiz, ucuz, sağlıklı” yiyeceğe
ulaşamıyor olmamızdı. Bu sorun özellikle Çarşı Kantin’in tasfiyesiyle daha da
yakıcı hale geldi. Çünkü en azından poğaça, börek satan yada birkaç çeşit sebze
yemeği, garnitür ve salata alabildiğimiz orta ölçekteki işletmeler de kapandı
ve yerine Starbucks gibi yalnızca belirli bir sosyo-ekonomik gruba hitap eden
bir ulusötesi şirket kantinimizin büyük bölümünü işgal etti. Bu durumu önceleyen
sürece baktığımızda görüyoruz ki üniversitemizin karar alma mekanizmalarına biz
öğrenci, öğretim üyesi ve emekçiler katılamıyoruz. Kantini ihaleye açan
rektörlük bizlerin ihtiyaçlarını gözetmeksizin keyfi biçimde karar alıyor ve
biz ancak Starbucks okulumuzu işgal ettikten sonra durumdan haberdar
oluyoruz. Dolayısıyla kendi sözümüzü
ancak bu işgalden sonra söyleyebiliyoruz.
Starbucks karşı-işgali
(yani bizim eylemimiz) çeşitli toplantılar ve rektörlük önünde yapılan 200-300
kişinin katıldığı bir eylemden sonra gerçekleşti. Eylem sırasında rektörlüğün
önüne gidip bildirimizi okuduk ve derdimizi iletmek için rektörle görüşme talep
ettik. Maalesef kendisi bizi yine muhatap almadı. Dolayısıyla rektörlüğe biz
öğrencilerin de bu üniversite üzerinde söz söyleme hakkı olduğunu artık açık
şekilde belirtmek, bize ait olanların geri verilmesini beklemek değil, gidip
almak zaruri oldu.
Bu okulda Öğrenci
Temsilciliği sisteminin işlemediğini biliyoruz. Örneğin İktisadi İdari Bilimler
Fakültesi’nde temsilcilik seçimleri katılım azlığı nedeniyle her yıl defalarca
tekrarlanıyor. Bu, biz öğrencilerin sisteme olan güvensizliğinin göstergesidir.
Öte yandan, seçtiğimiz temsilciler Üniversite Yönetim Kurulu’na katılmakla
birlikte oy kullanamıyor. 14 kişiden oluşan kurulun bileşenlerinden biri
rektör, üçü rektör yardımcısı, biri genel sekreter yardımcısı, sekizi
akademisyen, yalnızca biri öğrenci. Emekçilerin bir temsilcisi yok. Resmi
internet sitesinde yayınlanan “Sayılarla Boğaziçi Üniversitesi” katalogundaki 2010
yılı verilerine göre üniversitemizde 12315 öğrenci ve 316 öğretim elemanı var.
Emekçiler ise bu katalogda kendisine yer bulamamış. Öyleyse sormamız gereken
soru şu: hangi temsili demokrasi? Bu okulun esas bileşenleri neden
yerleşkelerine dair söz hakkına sahip değil?
Hal böyleyken, bir araya
gelip okula dair problemlerimizi ve çözüm önerilerimizi paylaşabileceğimiz, kendi
sözümüzü üretebileceğimiz, bunları okulun yürütme organına iletebileceğimiz bir
mecraya ihtiyacımız var. Bu mecra,
temsili demokrasinin temsil etme aczi ortada olduğundan ancak Katılımcı
Demokrasi ile işleyen bir kurum olabilir.
Kilyos, Remidial’lar,
kartlı hale gelen shuttle’lar, yüksek kayıt, harç, öğrenci belgesi ücretleri
gibi hemen hepimizin şikayet ettiği sorunlar yıllardır ortada. İşgal Alanında
açık Toplantılarımıza katılan öğretim üyeleri ve emekçiler de benzer
problemlerini dile getirdi. Örneğin okulumuzdaki taşeron işçilerin yıllarca
merdiven altlarında yemek pişirip yediği, hala bir araya gelip sohbet
edebilecekleri bir çayhanenin dahi olmayışından rahatsızlık duydukları
iletildi.
Her ne kadar bu dertleri
tartışmaya açmamızın bizi çözüm üretmekten sorumlu kıldığını kabul etmesek, “madem protesto ediyorsunuz, o zaman çözüm
üretin” yaklaşımını sorunlu bulsak da SOMUT ÇÖZÜMLER de üretiyoruz. Bu çözümler
karşı-işgal öncesinde aklımızda yoktu. Somut dertlerimizle yola çıktık. Ve
süreç içerisinde bir de baktık ki katılımcı demokrasi ile işleyebilen bir
meclis kurmuşuz. Açık toplantılarımız artık emekçi ve öğretim üyelerinin de
katıldığı bir okul meclisi potansiyelini barındırıyor. Gördük ki aradığımız
mecrayı bir araya gelebildiğimiz her yerde inşa edebiliyoruz. Açık
toplantılarımız herkese açıktır. Katılmakta çekinceniz olsa dahi bir açık
toplantı sırasında bir köşeden gözlemler yada http://www.livestream.com/revoltistanbul
adresinden bizi izlerseniz bu sözlerin nasıl SOMUTlaştığını göreceksiniz. Bizim
OKUL MECLİSİ dediğimiz bu meclisin ömrüne ömür katmak hepimizin elinde!
İkinci SOMUT önerimiz de “temiz, ucuz,
sağlıklı” yemek sorunu üzerine. Meclisimizin bir projesi var. Bir öğrenci
kooperatifi kurmak istiyoruz. Yurtdışındaki üniversite kampuslarında
halihazırda işleyen örneklerini gördük. BÜKOOP ve Çiftçi-Sen ile iletişime
geçip ortak bir toplantı düzenledik. Yalnıca yediğimiz yemeğin kalitesi değil
aynı zamanda üretim süreçlerini de önemsiyoruz. Dolayısıyla diğer
kooperatiflerle iş birliği içerisinde doğrudan tarım üreticilerinden ürün alıp kendimiz
“gönülü sorumluluk paylaşımı” esasıyla işleyip sandviç, salata, çorba benzeri
ürünlere dönüştürmek niyetindeyiz. Menümüzü birlikte geliştirmeye açığız. Bu noktada
yukarıda adı anılan kooperatiflerin yanında çalışmalarımızdan haberdar olan
başka kooperatiflerin de bizleri destekleyeceğini açıkladığını belirtmekte
fayda var. BÜKOOP zaten okulumuz öğretim üyelerinin insatifiyle meyve, sebze,
salça, tarhana, baklagil, peynir ve zeytin gibi çeşitli ürünleri doğrudan
üreticiden kampusa taşıyor. Yapılacak ortak bir çalışmayla bir öğrenci
kooperatifi oluşturmak mümkün.
Akıllara öğrencilerin sorumluluk almaktan
kaçınacağı, kooperatifin sürdürülebilirliğinin sağlanamayacağı çekincesi
gelebilir. Biz, on iki gündür starbaksta sadece şenlik yapmadık. Alternatif bir
yaşam örgütledik. Hergün kahvaltı, öğle ve akşam yemeklerini kollektif biçimde
hazırladık ve yedik. Her gün onlarca kişinin girip çıkmasına rağmen tertemiz ve
düzenli bir mutfağımız, toplantı yaptığımız, film izlediğimiz derli toplu bir
mekanımız var. Starbaksın işgal ettiği alana da otruma odamız oldu desek yeri. Şimdiye
dek “Bugün kim yapacaktı yemeği? Aç kaldık.” dediğimiz olmadı. Aksine, sulu
yemeğinden pilavına, tatlısından cacığına dek öğrenci evlerimizde alışık
olmadığımız temiz ve güzel yemeklerle doyurduk karnımızı. Ve tüm bunlar
kendiliğinden, işi gücü olmayanın “bugün ben yaparım” diye gönüllü sorumluluk
almasıyla gelişti. Bu sorumluluklar kimsenin üzerine yapışmadı (en azından
şimdiye dek). Mutfağa her girdiğinizde farklı arkadaşları görmeniz mümkün.
Gelin karnınızı bir kaç gün burada doyurun, çaynızı burada için ve bu kollektif
yaşamın siz de bir parçası olun. (Yemek saatlerini hergün blogda duyuruyoruz.)
Toparlamak gerekirse, iki SOMUT dertten
yola çıkıp, her iki alanda da kendi alternatifimizi geliştirdik. Bu alternatiflerin
geliştirmeye açık formu şu anda işgal alanında işler halde. Aktif çalışma
grupları bulunduğumuz alanın (eski Çarşı Kantin) mevcut açık dersler, film
gösterimleri, tiyatro oyunları ve okul meclislerinin sürdürülebileceği bir
öğrenci, öğretim üyesi ve emekçi merkezine dönüştürülmesi ; kooperatifin hukuki
ve fiziki imkanları; okul meclisinin sürdürülebilirliği gibi konular üzerinde
çalışıyor. Bu önerilere SOMUT formunu kazandırmak için emek vermeye, özveride
bulunmaya devam ediyoruz. Kararlılığımız ve inancımız burada üretip
paylaştıklarımızla birlikte artıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder