17 Aralık 2011 Cumartesi

Somut Dertlerimize Somut Çözümler Üretiyoruz!

İlk İşgal Gastesi’nde “Neden Starbucks? Ya da Sadece Starbucks mı?” ve “Starbucks İşgali: Bir Hayat ve Mekân Pratiği” başlıklı yazılarımızda neden burada olduğumuzu anlattık. Ama Gaste’ye ulaşamayan ya da ilgisini çekmediği için okumayan arkadaşlarımız olduğu izlenimini edindik. İnanıyoruz ki sözümüze bir kulak verseniz bu üniversitenin bileşenleri olarak her konuda olmasa da bazı temel noktalarda ortaklaşacağız. Bu sebepten kısaca burada oluşumuzun sebeplerine değineceğim.

Buraya iki SOMUT dertten yola çıkarak geldik. Bunlardan birincisi kampüste “temiz, ucuz, sağlıklı” yiyeceğe ulaşamıyor olmamızdı. Bu sorun özellikle Çarşı Kantin’in tasfiyesiyle daha da yakıcı hale geldi. Çünkü en azından poğaça, börek satan yada birkaç çeşit sebze yemeği, garnitür ve salata alabildiğimiz orta ölçekteki işletmeler de kapandı ve yerine Starbucks gibi yalnızca belirli bir sosyo-ekonomik gruba hitap eden bir ulusötesi şirket kantinimizin büyük bölümünü işgal etti. Bu durumu önceleyen sürece baktığımızda görüyoruz ki üniversitemizin karar alma mekanizmalarına biz öğrenci, öğretim üyesi ve emekçiler katılamıyoruz. Kantini ihaleye açan rektörlük bizlerin ihtiyaçlarını gözetmeksizin keyfi biçimde karar alıyor ve biz ancak Starbucks okulumuzu işgal ettikten sonra durumdan haberdar oluyoruz.  Dolayısıyla kendi sözümüzü ancak bu işgalden sonra söyleyebiliyoruz.

Starbucks karşı-işgali (yani bizim eylemimiz) çeşitli toplantılar ve rektörlük önünde yapılan 200-300 kişinin katıldığı bir eylemden sonra gerçekleşti. Eylem sırasında rektörlüğün önüne gidip bildirimizi okuduk ve derdimizi iletmek için rektörle görüşme talep ettik. Maalesef kendisi bizi yine muhatap almadı. Dolayısıyla rektörlüğe biz öğrencilerin de bu üniversite üzerinde söz söyleme hakkı olduğunu artık açık şekilde belirtmek, bize ait olanların geri verilmesini beklemek değil, gidip almak zaruri oldu.

Bu okulda Öğrenci Temsilciliği sisteminin işlemediğini biliyoruz. Örneğin İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde temsilcilik seçimleri katılım azlığı nedeniyle her yıl defalarca tekrarlanıyor. Bu, biz öğrencilerin sisteme olan güvensizliğinin göstergesidir. Öte yandan, seçtiğimiz temsilciler Üniversite Yönetim Kurulu’na katılmakla birlikte oy kullanamıyor. 14 kişiden oluşan kurulun bileşenlerinden biri rektör, üçü rektör yardımcısı, biri genel sekreter yardımcısı, sekizi akademisyen, yalnızca biri öğrenci. Emekçilerin bir temsilcisi yok. Resmi internet sitesinde yayınlanan “Sayılarla Boğaziçi Üniversitesi” katalogundaki 2010 yılı verilerine göre üniversitemizde 12315 öğrenci ve 316 öğretim elemanı var. Emekçiler ise bu katalogda kendisine yer bulamamış. Öyleyse sormamız gereken soru şu: hangi temsili demokrasi? Bu okulun esas bileşenleri neden yerleşkelerine dair söz hakkına sahip değil?

Hal böyleyken, bir araya gelip okula dair problemlerimizi ve çözüm önerilerimizi paylaşabileceğimiz, kendi sözümüzü üretebileceğimiz, bunları okulun yürütme organına iletebileceğimiz bir mecraya ihtiyacımız var.  Bu mecra, temsili demokrasinin temsil etme aczi ortada olduğundan ancak Katılımcı Demokrasi ile işleyen bir kurum olabilir.

Kilyos, Remidial’lar, kartlı hale gelen shuttle’lar, yüksek kayıt, harç, öğrenci belgesi ücretleri gibi hemen hepimizin şikayet ettiği sorunlar yıllardır ortada. İşgal Alanında açık Toplantılarımıza katılan öğretim üyeleri ve emekçiler de benzer problemlerini dile getirdi. Örneğin okulumuzdaki taşeron işçilerin yıllarca merdiven altlarında yemek pişirip yediği, hala bir araya gelip sohbet edebilecekleri bir çayhanenin dahi olmayışından rahatsızlık duydukları iletildi.

Her ne kadar bu dertleri tartışmaya açmamızın bizi çözüm üretmekten sorumlu kıldığını kabul etmesek,  “madem protesto ediyorsunuz, o zaman çözüm üretin” yaklaşımını sorunlu bulsak da SOMUT ÇÖZÜMLER de üretiyoruz. Bu çözümler karşı-işgal öncesinde aklımızda yoktu. Somut dertlerimizle yola çıktık. Ve süreç içerisinde bir de baktık ki katılımcı demokrasi ile işleyebilen bir meclis kurmuşuz. Açık toplantılarımız artık emekçi ve öğretim üyelerinin de katıldığı bir okul meclisi potansiyelini barındırıyor. Gördük ki aradığımız mecrayı bir araya gelebildiğimiz her yerde inşa edebiliyoruz. Açık toplantılarımız herkese açıktır. Katılmakta çekinceniz olsa dahi bir açık toplantı sırasında bir köşeden gözlemler yada http://www.livestream.com/revoltistanbul adresinden bizi izlerseniz bu sözlerin nasıl SOMUTlaştığını göreceksiniz. Bizim OKUL MECLİSİ dediğimiz bu meclisin ömrüne ömür katmak hepimizin elinde!

İkinci SOMUT önerimiz de “temiz, ucuz, sağlıklı” yemek sorunu üzerine. Meclisimizin bir projesi var. Bir öğrenci kooperatifi kurmak istiyoruz. Yurtdışındaki üniversite kampuslarında halihazırda işleyen örneklerini gördük. BÜKOOP ve Çiftçi-Sen ile iletişime geçip ortak bir toplantı düzenledik. Yalnıca yediğimiz yemeğin kalitesi değil aynı zamanda üretim süreçlerini de önemsiyoruz. Dolayısıyla diğer kooperatiflerle iş birliği içerisinde doğrudan tarım üreticilerinden ürün alıp kendimiz “gönülü sorumluluk paylaşımı” esasıyla işleyip sandviç, salata, çorba benzeri ürünlere dönüştürmek niyetindeyiz. Menümüzü birlikte geliştirmeye açığız. Bu noktada yukarıda adı anılan kooperatiflerin yanında çalışmalarımızdan haberdar olan başka kooperatiflerin de bizleri destekleyeceğini açıkladığını belirtmekte fayda var. BÜKOOP zaten okulumuz öğretim üyelerinin insatifiyle meyve, sebze, salça, tarhana, baklagil, peynir ve zeytin gibi çeşitli ürünleri doğrudan üreticiden kampusa taşıyor. Yapılacak ortak bir çalışmayla bir öğrenci kooperatifi oluşturmak mümkün.

Akıllara öğrencilerin sorumluluk almaktan kaçınacağı, kooperatifin sürdürülebilirliğinin sağlanamayacağı çekincesi gelebilir. Biz, on iki gündür starbaksta sadece şenlik yapmadık. Alternatif bir yaşam örgütledik. Hergün kahvaltı, öğle ve akşam yemeklerini kollektif biçimde hazırladık ve yedik. Her gün onlarca kişinin girip çıkmasına rağmen tertemiz ve düzenli bir mutfağımız, toplantı yaptığımız, film izlediğimiz derli toplu bir mekanımız var. Starbaksın işgal ettiği alana da otruma odamız oldu desek yeri. Şimdiye dek “Bugün kim yapacaktı yemeği? Aç kaldık.” dediğimiz olmadı. Aksine, sulu yemeğinden pilavına, tatlısından cacığına dek öğrenci evlerimizde alışık olmadığımız temiz ve güzel yemeklerle doyurduk karnımızı. Ve tüm bunlar kendiliğinden, işi gücü olmayanın “bugün ben yaparım” diye gönüllü sorumluluk almasıyla gelişti. Bu sorumluluklar kimsenin üzerine yapışmadı (en azından şimdiye dek). Mutfağa her girdiğinizde farklı arkadaşları görmeniz mümkün. Gelin karnınızı bir kaç gün burada doyurun, çaynızı burada için ve bu kollektif yaşamın siz de bir parçası olun. (Yemek saatlerini hergün blogda duyuruyoruz.)

Toparlamak gerekirse, iki SOMUT dertten yola çıkıp, her iki alanda da kendi alternatifimizi geliştirdik. Bu alternatiflerin geliştirmeye açık formu şu anda işgal alanında işler halde. Aktif çalışma grupları bulunduğumuz alanın (eski Çarşı Kantin) mevcut açık dersler, film gösterimleri, tiyatro oyunları ve okul meclislerinin sürdürülebileceği bir öğrenci, öğretim üyesi ve emekçi merkezine dönüştürülmesi ; kooperatifin hukuki ve fiziki imkanları; okul meclisinin sürdürülebilirliği gibi konular üzerinde çalışıyor. Bu önerilere SOMUT formunu kazandırmak için emek vermeye, özveride bulunmaya devam ediyoruz. Kararlılığımız ve inancımız burada üretip paylaştıklarımızla birlikte artıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder