3 Şubat 2012 Cuma

Starbucks'ta şenlik var! (Çaylakhaber)


Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin kurduğu çaylakhaber.com ile röportaj: http://www.caylakhaber.com/gundem/dunyadan-haberler/turkiye/1668-Starbucks'ta-senlik-var

Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü'nde Starbucks'ın açılmasının ardından başlayan işgal 2. ayını doldururken Starbucks işgalcileriyle işgalin nedenlerini, hedeflerini ve süreci değerlendirdik, dayanışmayla!
Röportaj: Aydın Samet ÖZTÜRK
Öncelikle işgalin gerekçesini, işgale giden süreci ve hedeflerinizi anlatabilir misiniz?
Kampüste Starbucks’ın açılması, yaşamlarımızın ve özelde kampus yaşamlarımızın bütününde zaten deneyimliyor olduğumuz neo-liberal dönüşümün, mutenalaştırmanın ve tektipleştirmenin en yakın, en somut ve belki de en sembolik adımı. Starbucks zaten, bulunduğu mekandan bağımsız bir biçimde, çokuluslu yapısını, küresel ve emeği hor gören üretim aşamalarını düşündüğümüzde bir “düzen”in temsiliyken, onun kampüsteki varlığı bu nitelikleri katmerleştiriyor. Boğaziçi’ndeki duruma bu açıdan bakarsak, ucuz ve kaliteli yemek yeme imkanına zaten sahip olmayan öğrencilerin sözde kahve içme özgürlüğünü yansıtıyor Starbucks. Bizler kampüste bütçemize uygun yemek yiyecek yer bulamıyor  oluşumuza dair sıkıntı içindeyken ve bugün Starbucks’ın konumlandığı yerde eskiden var olan kantinin kapanmasıyla bu sıkıntı büyümüşken, bize ait olan bir mekanda uluslar arası bir kahve zincirinin şubesinin açıldığını gördük birdenbire. Bu durum, öğrencilerin üniversiteye dair söz, karar ve yetki mekanizmalarına katılamıyor oluşlarının da kanıtı; zira bu konuya dair bize bir soran olmadı. İşte bu ahvalden ve Starbucks’ın kapladığı yerin aslen bizim yerleşkemizin bir parçası olduğu gerçeğinden yola çıkıp, yaklaşık 5 hafta boyunca Starbucks’ta toplantılar, açık dersler, söyleşiler, -Starbucks’ın bizi kovmak istediği- film gösterimleri düzenledik. Ancak gelinen son noktada, yerleşkemize artık hakikaten “yerleşmemiz” gerektiğini gördük ve yerleştik, bizim olan bir alanı işgal eden Starbucks’a karşı işgal düzenledik 6 Aralık’ta. O günden bugüne de, ki iki ayımız dolmak üzere, orada uyuyor, yemek yapıyor, ders çalışıyor, fikir üretiyor ve kolektif bir dayanışma kültürünü deneyimliyoruz. Bu mücadele elbette bazı dertlerden yola çıktı, ucuz ve nitelikli yemek ile öğrencilerin, akademisyenlerin, emekçilerin okula dair söz söyleme mekanizmalarında olamayışları bu dertlerin en berrak biçimleri. Bu dertlerimize yönelik, kâr amacı gütmeyen bir kooperatif ve okula dair söz söyleyebileceğimiz, politika üretebileceğimiz bir tür okul meclisine yönelik fikirlerimiz var, hâlâ işleyişleri ve olgunlaşmalarına yönelik araştırmalarımızı ve tartışmalarımızı devam ettirdiğimiz. Tabii bunların yanında, işgalin en doğrudan talepleri Starbucks’ın kapatılması ve yeme içme mekanlarına dair öğrencilerin ihtiyaçlarının gözetilmesi.
Öğrencilerin işgale karşı tepkisini ve medyanın işgali değerlendirmesi konusunda neler söylemek istersiniz?
Karşı-işgalin yola çıktığı nokta aslında temel bir öğrenci derdi: ucuz ve kaliteli yemek. İşgalcilere dair, bu dert etrafında birleşen ve gitgide büyüyen bir kitleden söz edebiliriz; zira çok temel ve aslında zaten uzlaşıyor olduğumuz belirli sıkıntılarımız var, bunlara dair söz söylemek, bir şeyler üretmek ve değiştirmek istiyoruz. Bu noktada Starbucks karşı-işgal alanının bu tür bir ihtiyacın, dayanışmanın kalabalık bir şekilde su yüzeyine çıktığı bir platform olduğunu söyleyebiliriz. Gelgelelim, bu da Boğaziçi öğrencilerinin karşı-işgale tümden destek verdiği anlamına gelmiyor, Starbucks’ı militanca savunan ve kahve içme özgürlüklerinden bahseden arkadaşlarımız elbette var; ancak biz, buradaki yaşayışın bir cevap niteliği taşıdığını düşünüyoruz. Medyanın ilgisiyse daha farklı bir düzlemde, bizim kendi kafamızda bu derece büyüyeceğini kestiremediğimiz bir hâlken karşı-işgal, medyanın şaşırmış ve ilgi gösterir hali çok tuhaf değil tabii. Medyanın işgal değerlendirmelerinde manipülatif yaklaşımların var olduğunu söylemek mümkün, ama karşı-işgalin duyulurluğu ve sözümüzün yayılması açısından medyanın değerini de yok saymamak gerekiyor. Bu anlamda sosyal medyanın önemini de vurgulamak gerekir; zira bu aşamada gerek blogumuz gerekse twitter gibi sosyal medya araçları, kendimizi anlatmamız, ne yaptığımızı göstermemiz açısından büyük önem taşıdılar. Ayrıca, tüm toplantılarımızı internet üzerinden canlı yayınlamamız  ve izleyici yorumları üzerine tartışmamız, dışarıyla iletişimimizde oldukça değer verdiğimiz bir başka husus.
Bize işgalde bir günün nasıl geçtiğini anlatabilir misiniz?
Her gün mutlaka yapılacaklar, diye bir listemiz yok; gündelik hayatın plansız geliştiğini söyleyebiliriz. Ama genel itibariyle, güne temizlikle başlıyor, etrafı derleyip toparlıyor, ardından kahvaltı ediyoruz. Tatil döneminde daha nadir de olsa, çoğunlukla gün içinde bir etkinlik planımız oluyor, yani söyleşiler, açık dersler, film gösterimleri, atölyeler vs., ama bu da düzenli bir plan doğrultusunda ilerlemiyor. Akşam saatleri yaklaştıkça akşam yemeğimiz için hazırlıklara başlıyoruz; sonrasında da konuşacak, tartışacak mevzularımız oldukça tartışmalarımızı yapıyoruz. Bunların dışında karşı işgal alanındaki gündelik hayat, gerçekte gündelik hayatımız nasılsa öyle işliyor diyebiliriz; yani sohbetle, fikir üretmekle, tartışmakla, ders çalışmakla, eğlenmekle…
İşgal, Occupy Wall Street ve Arap Baharı'ndaki yönetim tarzıyla (Kolektif karar alma, süreçte eşit yönetim, sosyal medya kullanımı vb.) kimi benzerlikler taşıyor. İşgalciler Amerika'da, Ortadoğu'da yaşanan hareketlere nasıl bakıyor?
Dünyanın dört bir yanındaki isyan hareketleri, ortak bir derdin ürünü aslında; Starbucks karşı işgali de bu derde ortak olunduğunun bir göstergesi. Tahrir’deki insanların isyanıyla, bizim buradaki direnişimiz, her ne kadar düzlemleri farklı görünse de, bir noktada kesişiyor. Tabii bu, bizim karşı işgali, diğer işgal hareketlerinin bir uzantısı olarak kurduğumuz anlamına çıkmıyor; ancak gerek işleyiş tarzlarında gerekse çıkış noktalarının niteliği açısından birçok benzerlik bulunduğunu görmekteyiz. New York işgalcilerinden ve dünyanın birçok bölgesindeki isyan hareketlerinden destek ve dayanışma mesajları almamız da, bunu doğruluyor aslında.
İşgal sürecinde üniversite yönetimiyle, rektörle toplantılar gerçekleştirdiniz. Talepleriniz karşılanmaz ise yeni işgaller ve eylemlilikler gündemde mi?
Gündemimizi hiçbir zaman Starbucks ile sınırlı tutmadık, dolayısıyla taleplerimizin gerçekleşmesi kıstası olmaksızın yeni eylemlilikler akıllarımızda. Sorunlarımız, gerek üniversiteye gerekse politik gidişata yönelik söyleyecek sözlerimiz, değiştirmek istediklerimiz mevcudiyetlerini korudukça, direnmek ve etki göstermeye çabalamak durumundayız. Starbucks karşı işgali, oldukça kalabalık olan bir sıkıntılar yumağının birleştiği ve kesiştiği bir yer; ancak Starbucks’ın kampüsteki varlığını da aşan dertlerimiz mevcut ve bunların çözümü için mücadelemizi her koşulda sürdüreceğiz

4 yorum: