10 Aralık 2011 Cumartesi

'İşgale İşgalle Karşılık Verdik' (Birgün)

http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1323513028&year=2011&month=12&day=10


SERBAY MANSUROĞLU/BİRGÜN

Boğaziçi Starbucks’ta işgalin üçüncü günü(Perşembe), Starbucks’a yolumuz daha önce hiç düşmedi. Akşam saatleri, haliyle karnımız  da aç. Boğaziçi Sarbucks’ı işgal et hareketi başlamış, gazetelerde ve sosyal medyada öğrencilerin mutfakta yaptıkları enfes menemen var. Akşam yemeğimizin adresi belli. Boğaziçi’nin yolunu tutuyoruz.  Bazı gazetecilerin üniversite yerleşkesine alınmadığı söylentisi olsa da yılmadan Boğaziçi Starbucks’a varıyoruz. Kapıda, ‘Boğaziçi Starbucks’ı işgal et’ tabelası bizi karşılıyor. Sermayeyi reddet yazı panoları  da kapıda. İçeri giriyoruz. Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma Platformu ve Oğuzhan Kayserilioğlu girişte, onlar da işgale desteğe gelmiş. Birazdan çiğ köfteler geliyor. Herkes afiyetle yedikten sonra, üçerli  beşerli gruplar kendi aralarında kağıt oynuyor, bira içiyor, sohbet ediyor. Biz de işgal hareketini başından beri örgütleyenler arasında yer alan Gözde(Yıldırım) ve Özge’yi(Kelekçi) bulup, merak ettiklerimizi soruyoruz. İşgal hareketi daha başından bir devrim sonrası  küresel sermaye mekânlarının nasıl ve hangi amaçla kullanılacağının yanıtını veriyor. Starbucks’ın bu kadar çok amaçlı, sosyalleşme ve öğrenme mekânı olarak kullanılabileceğini bize gösterdiler. Bakın Gözde ve Özge ne anlatıyor:

>> Starbucks’ı işgal fikri nasıl gelişti?
Gözde Yıldırım:
Biz aslında üç hafta önce çalışmalarımıza başlamıştık. Üç günlük bir direniş değil anlayacağınız. Burada toplantılar yaptık, film gösterimleri yaptık. Rektörlük tarafından hiçbir şekilde ciddiye alınmadık. Ciddiye alınmayınca ne yapacağımızı tartışıp işgale karar kıldık. İşgale çağrı çalışmasında fakülteleri, yurtları dolaşıp derdimizi anlatmaya çalıştık. Ancak öğrenciler o kadar sıcak bakmadı. Bazı arkadaşlarımız, “Tamam sizin de bir yeriniz olsun. Ucuz yemek yiyebileceğiniz. Ama Starbucks’ı işgal etmeniz doğru değil” gibi garip tepkiler aldık. En son işte geçen salı günü kütüphane önünde toplanıp, rektörlük binasına yürüdük. Orada sloganlar attık. Yönetimle görüşmek istedik. İçeriden kimse dışarıya çıkmadı. Biz de bildiğimizi okumaya koyulduk. Şenlik havasında Starbucks’a geldik. Saat 02.00 gibiydi. Her şey o zaman başladı.

>>  İşgalin sizin için önemi nedir?
İşgalin bizim açımızdan şöyle bir önemi var: Her öğrencinin birey olarak kendi politik konumunu belirlemesinin gerekli olduğu bir işgal süreci. Evet, çok kitlesel bir işgal gerçekleştirmiyoruz. Fakat bu süreç sadece öğrencisini de değil, rektöründen öğretim üyesine kadar herkesin politik tarafını belirlediği bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. Kendimizden başladık. Tercihimiz birlikte üretmenin, ürettiğimizi paylaşmanın ve birlikte yaşamının politik safında olmak. Bu tercihle birlikte öğrencilere ait mekânlarda nasıl söz üretileceğini, birlikte ne yapılabileceğinin projeksiyonunu yapıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini genel olarak tariflersek, buranın liberal havası içinde aslında gerçek yaşamla ne denli ayrıştıklarının farkına varmalarını sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Bir markaya bağımlı olmanın ve bu bağımlılığın nereye tekabül ettiğini ayırt etmeyi bir kez daha tartışmak zorunda kalacaklar.

‘’STARBUCKS BİR SOYLULAŞTIRMA ÇABASIDIR’’

>> "Starbucks’ı işgal etmeyin, orası kalsın, siz kendiniz için ucuz yemek yenecek yer vb. taleplerinizi başka türlü eylemlerle ifade edin" tepkilerine neden sıcak bakmadınız?
Özge Kelekçi: Bu söylediğiniz gerçekten bize yönelen çok yaygın bir tepki. Arkadaşlarımız, Starbucks için “Onların da var olma hakları var” diyor. Bu tepki bizim yaptığımız işgalin karşılığı değil. Boğaziçi’nde destek vermeyen, dayanışmada bulunmayan çoğu arkadaşımızın gözünde iki taraf bir arada olabilirmişiz gibi algıları var. Sanayi-Üniversite işbirliği’nin geldiği noktada Starbucks’ın, Burger’ın , Teknosa’nın, bankaların buraya gelmesi olarak hayatımıza nüfuz etti.  Öğrencilerin mekânlarında polis istediği gibi el kol sallayıp gezebiliyor. Dolayısıyla bunlar yaşanırken bizim burada olmamız mümkün değil. Bu özgürlük olamaz. Bu alanlar bizim bir arada yaşayacağımız, birlikte üreteceğimiz varlık alanları değil. Öğrencilerin özgürce sözünü söyleyebileceği bir yer, Starbucks’ın olduğu bir yer olamaz. Arkadaşlarımızın önerdiği 'Starbucks'a özgürlük' ancak üniversitemizde yapılmaya çalışılan soylulaştırma çalışmalarının bir parçası olabilir.
'KAHVE ÖZGÜRLÜĞÜ TARTIŞILMALI'
>> Starbucks size ne ifade ediyor? Kahve’ye karşı mısınız?  Solcu dediğiniz üretilen ürüne karşı mıdır? Yoksa solcu, üretim ilişkilerini sorgulayan mıdır?
Starbucks’ın kendisinden ziyade tam olarak neye karşılık geldiğiyle ilgileniyoruz. Bizim amacımız insanların güzel kahve içmesini engellemek değil. Bu sürekli karşımıza çıkıyor. "Kahve içme özgürlüğümüz engellenmesin" deniyor. Bizim öyle bir amacımız olmadığı gibi özgürlüğün güzel kahve içmeye indirgenmesi ayrı olarak tartışılması gereken bir konu olarak değerlendiriyoruz.

Üretilen ürüne karşı değiliz. Tabii ki burada üretilen ürünün, üretilme aşamasındaki üretim örgütlenmesinin nasıl gerçekleştiğiyle ilgileniyoruz. Burada bir sorun da antikapitalist eylem tarzının ülkemizde gerçekleşmemiş olmasının önemli bir payı var. Antikapitalist eylem yapıyorsunuz, anında ulusalcı olmakla suçlanabiliyorsunuz. Starbucks’ta çalışan emekçinin sömürüsüne de, yerli sermayeye de karşıyız. Biz bütün bu ilişkilerin sorgulanmasını, üniversite kavramının hakkını verecek alanların bize açılmasını talep ediyoruz. Üretim ilişkileri, sermaye lehine avantajlı hale geldiğinde biz burada ne söz üretebiliriz, ne buranın hakkını verebiliriz.

>> 2010’lı yıllarda solcu olsanız da Coca Cola içmemek, McDonalds’a gitmemek, Nike giymemek mümkün mü?
Ö.K.:
Küresel sermayeyle özdeşleşmiş ‘marka’ meselesi bireylerin kendi tercihi üzerinden,  çok fazla doğallaştırılmış  tartışmalara dönmüş bulunuyor. Biz bu doğallaştırmanın da dışına çıkmak istiyoruz. Bireylerin tercihleri bence yine sistem üzerinden üretilir. Tek tek bireylerin neyi tercih ettikleri değil, Filistin halkının Coca Cola’ya verdiği boykot mücadelesi üzerinden süreç okunmalı. Bu tarz üzerinden yapılan her türlü eyleme destek veririz. Bizim Starbucks’ı işgal etmemizin arkasında da böyle neden duruyor. Bu alana karşı mücadelemizi verirken, alternatif üretim alanı açmayı hedef koyuyoruz. Üretilen tercihlerin içinden tek tek çıkamayacağımıza göre, boykotlarla, işgallerle kendimize nasıl yeni üretim alanları açabilirizin üstünden tartışmamız gerekir. Yoksa ben bireysel olarak Starbucks’ı önemsemiyorum. Ya da diğer markalar hiç umurumda olmaz.

>> Neden işgal? "Starbucks’a gitmeyip para kazandırmayın arkadaşım, kardeşim" diyenler de var.
Ö.K. :
Dün(Önceki gün) rektör yardımcısıyla bu konuyu çok tartıştık. Kendileri işgale çok karşılar. Bunu şiddet biçimi olarak değerlendiriyor. Biz bunu bir şiddet eylemi eylemi olarak nitelendirmiyoruz. Bizim yaptığımız işgal kötüyse, ‘Starbucks burayı işgal ederken, burayı kimselere sormadan, danışmadan, parayı ver düdüğü çal’ mantığı işgal olmuyor mu? Biz burada en fazla ‘işgale karşı işgalle karşılık"  vermiş olabiliriz.

 >> Wall Street ya da Londra’da gerçekleşen 'işgal et'  hareketlerinden etkilendiniz mi?

G.Y.: Bir kere burada sadece Starbucks’ı işgal ediyoruz. Çapımız bununla sınırlı. 80 sonrası Türkiye gençliğinin bireyselleşme sorununu aşmayı Wall Street, Londra eylemlerini önemseyerek bunu yapmaya çalışıyoruz. Fakat bunlar farklı hareketler. Karşılaştırmak doğru olmaz.

 >>  Son olarak ne söylemek istersiniz?
Ö.K.:
Boğaziçi muhalif öğrenciler olarak hep ek ve dayanışma eylemlerine katıldık. Biz de bugün bizimle ortak bir dünya hayal edebilecek olanları buraya dayanışma ve mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz. Buyursunlar bir çay içelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder