30 Aralık 2011 Cuma

rektör görüşmesi başında okunan sunum-metin

29 Aralık 2011 tarihinde rektör ile yaptığımız görüşmenin en başında okuduğumuz metindir:

Bu salondaki öğrenciler okuldaki yönetim sorunlarını ve okul tarafından karşılanmayan temel ihtiyaçlarını dile getirmek ve bunlara birlikte çözüm önerileri üretmek için bir araya gelmiş insanlar. Aramızda yıllardır bu okulda olan arkadaşlar olduğu gibi henüz ilk senesinde olanlar da sayıca fazla. Aslında pek çok yerde söylendiğinin aksine homojen bir grup da değiliz. Buradaki öğrenciler siyasi, sosyal veya kültürel benzerlik gösteriyor gibi dursa da sık sık yaşadığımız iç ihtilaflar bunun aksini gösteriyor. Farklılıklarımıza ve ayrılıklarımıza rağmen bizi birleştiren temel bir şey var: Zamanımızın önemli bir kısmını geçirdiğimiz, kendimizi varettiğimiz üniversitenin ticarileştirilmesine ve sterilleşmesine itiraz etmemiz. Steril mekanlar öğrenci izi taşımaz. Öğrenciler olmadan üniversite olmaz. Öğrenciler hesaba katılmadan üniversite düzenlenemez. Bu yüzden, 6 Aralık'ta Starbucks'a karşı-işgal düzenledik, oraya yerleştik ve o günden beri de oradayız. Bugun karşı-işgalin 23 günü ve 23 günün sonunda bu görüşmeyi yapıyoruz.

Starbucks'ın açılmasından karşı-işgalin başlamasına kadar ki süreci konuşmak da en az işgalin kendisini konuşmak kadar önemli. Bu sürece nasıl başladığımızı ve neleri sorunsallaştırdığımızı kısaca anlatmak gerek. Öncelikle şunu söyleleyim: Üniversite Yönetim Kurulu dışındaki öğrenciler, çalışanlar ve akademisyenler Starbucks'ın açılacağını açılıştan 2 gün önce öğrendi. Bu herkeste şaşkınlıkla karışık bir kızgınlık yarattı. Oysa bu karar üniversitenin dokusunu epey dönüştürüyordu. Birkaç ay öncesine kadar kapısından içeri girmekte tereddüt etmediğimiz bir mekanın bır günde çok uluslu bir sirket şubesine dönüşmüş olduğunu görmek, Boğaziçi Üniversitesi'ndeki ekonomik sorunların, öğrencilerin karar mekanizmalarına katılımındaki ve öğrenci temsil mekanizmalarındaki ciddi problemlerin tartışılmasını elzem kıldı. Starbucks'ın açılması, universitede ticarileşme ve soylulaştırma sürecinin tartışılmasında kritik bir nokta oldu.

Starbucks karşı-işgali, bır anda başlayan bir süreç değildir. Karşı-işgale başlamadan önce 1 ay boyunca geniş katılımlı pek çok toplantı yaptık. Hem okuldaki genel sorunları tartıştık hem de gündelik dertlerimizi paylaştık. Bu süreçte fark ettik ki bahsettiğimiz sorunlar yalnızca bir grup öğrenciye ait değıl. Aksine, çok farklı sosyo-ekonomik arka planlardan, farklı bölümlerden, farklı siyasi görüşlerden pek çok öğrencinin üzerinde ortaklaştığı meselelerden bahsediyoruz. 6 Aralık'a kadar ki süreçte elbette yalnızca toplantı yapmadık. Meramımızı anlatmak için farklı yöntemler de denedik, düşüncelerimizi filmler ve videolarla, söyleşiler ve yazdığımız metinlerle, kuzey kütüphane önünde hep birlikte pişirdiğimiz çorbamızı içerken yaptığımız sohbetlerle okulun bileşenlerine anlatmaya çalıştık. Kısaca, bız dertlerimizi tartışabilmek ve okul gündemine taşıyabilmek için pek çok etkinlik düzenledik. Bizi şaşırtan, bir ay boyunca okul yönetimiyle karşılaşabileceğimiz pek çok alan yaratmamıza ve bunu okulun her yerınde duyurmamıza rağmen, adını işgal koyana kadar yonetimden kimsenin yanımıza gelip bize kulak vermemesiydi. Üstüne üstlük karşı-işgalden önceki süreçte yönetimden kimsenin bizlerle görüşmemesi yeterince vahim değilmiş gibi, Starbuckta düzenlediğimiz bir film gösteriminde bu zincirin başka bir şubesinden güvenliğin gelerek film gösterimine engel olması Starbucks ile öğrenci kantini arasındaki farkı da gözler önüne sermiştir. Starbucks okula ait olmayan silahlı güvenlik görevlilerini, okulun izni olmadan okula sokmak gibi hareketlerle meşru olmadığını zaten kendisi de kanıtlamıştır. Yaptığımız bütün toplantıları bize yalan söyleyerek ses kaydı ve notlarla kaydetmesi ve bizim fotoğraflarımızı çekmeye çalışması da kantinden çok bir polis işlevi gördüğünün düpedüz kanıtıdır.

Starbucks'ın karşı-işgali universitenin dönüştürülebilir bir alan olduğunu ve öğrencilerin dönüştürme gücünü göstermenin bir yolu oldu bizler için. Bu süreç önemli bir öğrenme ve paylaşma deneyimini beraberinde getirdi. İşgali açık dersler, film gösterimleri, uzun toplantılar, müzik dinletileri, danslar,  farklı üniversitelerden öğrencilerin, farklı siyasal platformlardan insanların katıldığı paylaşımlar oldu. Sanatçılar, akademisyenler, siyasetçiler, gazetecilerle dolup taşan alan öğrencilerin giderek birbirinden ve dünyadan yalıtıldığı bir mekansal düzenlemenin antiteziydi. Bir Agora misali, hem üniversite, hem İstanbul hem de Türkiye ölçeğinde ilişkilerin kurulmasına, üniversitenin yeniden sosyal bir merkez olmasına ümit doğdu. Sanat, bilim, siyaset ve tabiiki yaşam vardı burada. Kolektif bir işbölümü çerçevesinde yemekler yapıldı, çay demlendi. Hem ucuza mal oldu hem de herkese açıktı. Herkes çok şey kazandı fakat kimse kâr etmedi. Üniversite cv doldurma alanından fazlasıdır, biz işte bunu yaşayarak ve katılan herkese yaşatarak gösterdik. CV'lere yazılamayacak erdemler öğrendik.

Mücadelemiz üniversitede benzer nitelikte yerlerin kalıcılaşması, üniversite unsurlarının karar mekanizmalarına katılımını genişletmesi ufuğunda ilerliyor. Otokratik bir yönetim ve rekabetçi, kariyerci bir eğitim anlayışına karşı sanatın, bilimin, özgürlüğün ve eşitliğin mekanı olmasını istiyoruz üniversitenin. Starbucks bunların hiçbiri değildir. Birörnekleştirici bayağılığı ile Starbucks üniversite mekanının üniversiteye has öğelerini öldürüyor. Bizi Boğaziçi geleneği olmamakla suçlayanlar Starbucks'ın hiçbir gelenekten olmadığını unutmamalı. Tüm dünyada Starbucks kafeler var fakat Starbucks kafelerinde kimsenin dünyası yok. Karşı-işgal ise dünyalarla dolu.

Starbucks ihalesinin iptal edilmesini, eski çarşı kantin alanının bir öğrenci merkezi olacak şekilde yeninden düzenlenmesini isyiyoruz. Açılacak mekanlardan birinde kâr amacı gütmeyen bir kantin açılsın. Yeni kantin, kurulacak olan Öğrenci Kooperatifinin idaresinde olsun. Meselemiz üniversite ihtiyaçlarının üniversiteye özgü düzenlemelerle karşılanması ve üniversite unsurlarının bu düzenlemerde katılım ve karar hakkı olması. Öğrenci Temsil Kurulu ile yaptığımız görüşmelerde kurumun hem yasal hem mekansal olarak çepere itildiğini, öğrenci iradesini taşımakta işlevsiz olduğunu bizzat temsilci arkadaslardan dinledik. Kuracağımız yeni mekan sadece mekansal tasarımı ve sunduğu gıda ile değil, katılım süreçlerine yeni bir düzenleme sağlayacağı için de elzemdir. YÖK'ün dayattığı ÖTK sistemi Boğaziçi kültürünün bir parçası değildir, hiçbir zaman da olamamıştır.

Her şeyden önce bu süreç üniversitede rol dağılımı değiştirecektir ve öğrencilerin pasif nesneler olduğu kurulumdan öğrencilerin aktif özneler olduğu bir kuruluma geçişi başlatacaktır. Kantinler ve yemek gündemi ile başlattığımız demokratikleşme, şeffaflık ve katılım arayışı kısa sürede yurtlar, öğrenci belgesi fiyatları, harç fiyatları, remedial öğrenciler gibi meselelerde yankı bulacak. Ayrıca üniversite içinde kar-amacı gütmeyen hizmet sağlama imkanını tetikleyecek kooperatifleşme hareketi de üniversitenin ekonomik konfigürasyonuna bir alternatif model sağlayacak. Bu sayede öğrenci ihtiyaçları büyük şirketlerin kâr kaynağı olmaktan çıkacak. düzenlediğimiz yemekhane eylemi de  bize bu talebimizin gerçekleştirilebilir olduğunu gösterdi.  Yemeğin malzemelerini parekende almış olmamıza rağmen pişirdiğimiz yemeğin maliyeti 2 lira 10 kuruşa geldi.

Starbucks ihalesinin iptali Boğaziçi Üniversitesi için bir dönüm noktası olabilir. Ticarileşmede kritik nokta olduğunu söylemiştik Starbucks'ın. İhalenin iptali de okulda yeni bir eğitim ve idare anlayışının yerleşmesi için yapıcı rol oynayabilir. Okul idaresinin öğrenciler tarafından denetlendiği bir mekanizmanın eksikliği karşı-işgal sürecinde bütünüyle su yüzüne çıkmıştır. Karşı-işgal süreci bizim için öğretici oldu. Fakat bizim öğrenmemiz yeterli değil. Eğiticilerin de eğitilmesi gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder