13 Aralık 2011 Salı

Starbucks işgalcileri konuşuyor... (Turnusol)

Starbucks işgalcileri konuşuyor...

13 Aralık 2011 Salı
Starbucks işgalcileri konuşuyor...
"DİRENİŞ DE SERMAYE KADAR KÜRESELDİR!"

Haftasonu Boğaziçi Üniversitesindeydik. Yaklaşık 1 haftadır süren Starbucks İşgalinin gerçekleştiği alanda, işgalci öğrencilerle antikapitalist ve devrimci havayı soluduk. Bir yandan, toplantılar yapılırken, öte yandan bilgisayarları başında yaklaşan sınavları nedeniyle ders çalışan ama gözü, kulağı eylem alanının içinde olan eylemci arkadaşlarımız vardı. Öte yandan, aşure yapan ve dans eden eylemciler vardı. Hepsi ne yaptığının bilincinde ve yaptıklarından keyif alan kişilerdi. Eylemlerinde 6. günü doldurmanın heyecanını yaşarken, son Devrimci Karargah operasyonunda tutuklanan arkadaşları Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi Şeyma Özcan ve diğer tutuklu öğrenci arkadaşları için neler yapabileceklerini tartışıyorlardı. Başka üniversitelerden arkadaşları destek ziyaretine gelirken, diğer yanda çok ciddi ve hararetli tartışmalar dönüyordu. İşgal alanını gezerken, asılan pankartlar, tutulan notlar ve meydana getirdikleri alternatif yaşam, insanın heyecanlanması için herşeyi sağlıyordu.

Eylem alanına asılı pankartlararasında, 'Direniş de, sermaye kadar küreseldir' yazanı ilk göze çarpanlar arasındaydı. Buradan, Wall Street'e, Tahrir'e, Sindagma'ya ve tüm direniş mekanlarına selam yolluyorlardı adeta.

Biz de, eylemci öğrencilerden B.Ü. Siyaset Bilimi öğrencisi Nilgün ile Starbucks İşgali ve sürece dair konuştuk.

Röportaj: Aydın Yıldırım - Barış Engin


- İşgalin en temel talebi nedir?
-  Tek bir talebimiz yok aslında. Şu cümleyle yola çıktık: Starbucks bizim kampüsümüzü işgal etti. Bizde kampüsümüzü geri almak için, karşı işgal başlattık. Bunun altını doldurmak için binlerce sebebimiz var. Birincisi öğrencinin kampüsteki yaşamının artık sürdürülemeyecek olması. Bunun içinde ucuz ve kaliteli yemek, yemekhanelerinin durumuyla ilgili tartıştığımız konular var. Onun dışında, Güney Kampüste, yemek yenilecek yer bulamamızla ilgili, kantinlerin giderek bu tarz yerlere dönüşmesiyle ilgili taleblerimiz var. Aslında tek başına bunlar da değil. Biz bir grup insan, elimizde bir liste taleple yola çıktık ve bu işgalle bunları istiyoruz gibi bir kurgu yok. Biz bu durumdan rahatsızız ve bu durumu tartışmak ve tartışmak isteyenlerle bir araya gelmek için bu mekanı, Starbucks'ın elinden alıyoruz. Ve gelin bunu burada tartışalım ve değiştirelim çağrısıyla yola çıktık. Onun dışında, kampüs içi ulaşım, öğrenci belgelerinin ücretli olması, kampüste öğrencinin yaşamıyla alakalı bir sürü sorun var. Biz bi yandan nasıl olmamasını söylerken, diğer yandan nasıl olması gerektiğini de tartışıyoruz. Burada kendi yemeğimizi yapıyoruz, kendi etkinliklerimizi ve açık derslerimizi yapıyoruz. Aslında iki yanlı bir şey. Birincisi rahatsız olduğumuz şeyi herkese duyurup, gelin tartışalım demek; ikincisi, nasıl kurulması gerek, beraber onun yollarını aramak. Aslında işgal böyle bir noktadan çıktı.
- İşgale gelene kadar neler yaşandı? Başka eylem biçimleri yaşadınız mı?
- Tabii. Şöyle oldu: Starbucks'ın açıldığını öğrendik. 6 Kasım yaklaşıyordu. Arada bir bayram tatili vardı. 6 Kasım, YÖK'ün kuruluşunun yıldönümüydü. İşte 6 Kasım için ne yapalım diye düşünüyorduk? Bir yandan YÖK'ü tartışalım, diğer yandan üniversitesideki pratik güncel hayatımızı tartışalım diye düşünürken, bu toplantıyı Starbucks'ta yapma fikri doğdu. Çünkü Starbucks, kampüste varoluşumuzla ilgili çok somut bir tehditti. İlk toplantıyı geldik burada yaptık. Ardından, Starbucks'ın sadece kampüsün içinde olması değil tüm mesele, Starbucks'ın uluslar arası anlamda simgelediği tüm o değerler ve üretim sistemine karşı da bir tepkimiz vardı. Black Gold diye bir film var. Kahve üreticilerinden, bizim bu satın aldığımız kahveye kadar gelişen o sürecin döngüsünü ve o kahve üreticisinin, orada o çiftçilerin ne kadar mağdur olduğunu anlatan bir film... İkinci etkinliğimizde bu filmi burada izledik. Ondan sonra, Neo-Liberal Dönüşümler ve Eğitim konulu bir söyleşi yaptık. Bu artık gelenek haline gelmeye başladı. Her perşeme 4-5 defa biz Starbucks'ta buluştuk. Ve aslında bizi de işgale o toplantılarda tartışılan enerji getirdi.
- İşgal kararını nasıl aldınız?
- Çok uzun toplantılar sonucunda aldık. Biz aslında ilk başta bunun adına işgal demiyorduk. Hala da şöyle denebilir: Bize ait olanı geri alma ve yerleşme diye adlandırıyoruz. Tabi, kampüste merak uyandırmak için bunu şenlik olarak yaydık. İşte Starbucks'ta salı günü şenlik var. Acaba n'olucak diye merak uyandırdık. Artık şunu görüyorduk: Biz oraya gidiyoruz, orada toplantıyı yapıyoruz. Ama, aynı anda bizim üzerimizden atlaya atlaya giden insanlar vardı. Bizi hiç duymuyorlar, dinlemiyorlardı. Bizi dinleme çabaları yoktu. Biz sadece orada toplantı yapmaya çalışan bir ekip haline dönüşüyorduk. Sesimizi daha iyi duyurabilmek için, buraya yerleşmeye karar verdik.
- Üniversite yönetiminin tepkisi ne oldu?
- Üniversite yönetiminin tepkisi aslında ilk başta şöyle oldu. Öğrencilerin istediklerini dile getirebilmeleri için belirli mekanizmalar var. Öğrenci Temsilciliği işte! Onu niye kullanmadığımızı söylediler. Rektör yardımcısı Tereza hoca geldi. Kendisiyle bir toplantı yaptık. O sırada konuşurken, O da farketti. Aslında mesele sadece burada değil. Bir sürü mesele var. Öğrencilerin kendi meselelerini söyleyemedikleri meselesi oldu. Çünkü, üniversite yönetim kurulunda öğrenci temsilcisinin kendi oy hakkı bile yok. Tereza hanım diyor ki: 'Oy verin ÖTK'ya gelsin söylesin.' Zaten ÖTK gelip, yönetim kurulunda söyleyene kadar arada bir sürü bölüm ve fakülte kendi temsilcisini seçemiyor. Mesela, ingilizce hazırlık sınavını geçemeyen öğrenciler var. Onların ÖTK'da temsiliyet hakkı yok. Yönetimle olan ilişkimiz, şu anda şu düzeyde: Bizim karar mekanizmasında söz hakkımız yok, fikrimiz alınmıyor. Bu olana kadar, bunun yeni yolları bulunana kadar, biz de buradayız.
- Diğer üniversitelerden destekler alıyor musunuz?
- Sosyal medya aracılığıyla ve gazetelerde birden bire çok fazla yayıldı. Bu nedenle çok fazla destekleyen oldu. Diğer üniversitelerden de bireysel olarak arkadaşlarımız geliyorlar. Burada beraber konuşuyoruz.
- Medyadan ne tür tepkiler aldınız?
- Genel olarak beklediğimizin çok üzerinde ve olumlu tepki aldık. Çünkü, çok yaşamsal meselelerimiz var. İşte yemek gibi, ulaşım gibi ya da doğrudan söz hakkı ve kampüsün öğrencilere ait olması gibi başlıklar var. Bu medyanın ilgisini çekti. Ben bunu biraz şuna da yoruyorum. Biz aslında bunu kampüsümüzü geri almak için yaptık. Ama herkes bunu şöyle yorumladı: İşte dünyada Occupy Wall Street, Tahrir gibi çok şey oluyor. İşte kafada öyle bir bağlama yapıyorlar. Bir yerde tabii ki bağlı. Tüm toplumsal hareketler istendiği şekilde birbirine bağlanabilir. Öyle de demek istemiyorum ama ana akım medyanın biraz da moda oluşundan dolayı gösterdiği bir ilgi de var. Ben blogumuzu ve internet üzerindeki kanalları çok iyi kullandığımızı ve kendimizi iyi anlattığımızı düşünüyorum.
- Boğaziçi öğrencilerinin geneli eylemi nasıl değerlendiriyor?
- Benim konuştuğum çoğunluğun, bizim özellikle tartışmasını istediğimiz meselelerde muzdarip olduğunu gördüm. Mesela yemek ve saydığımız öteki meselelerde de herkesin muzdarip olduğunu farkettim. Yönteme dair gelip söyleyenler oluyor. Neden böyle yaptınız, şöyle yapsaydınız diyenler oluyor. Ama, bi yandan da şunu görmek lazım. Biz bunu yapmasaydık, o insanlarla tanışıp, görüşemeyecektik. O da bize bunu söyleyemeyecekti. O yüzden işgalin, tanışma ve tartışma amaçlı çok iyi bir araç olduğunu düşünüyorum. Tabii karşı çıkanlarda var. Özellikle sözlükte bazı şeyler döndü. Ya da gelip geçemiyorum, kahvemi alamıyorum diyen azınlıkta var. Biz onlara da elimizden geldiğince kendimizi anlatmaya çalışıyoruz.
- Sermaye - Üniversite ilişkisine nasıl bakıyorsunuz? Size ne dayatılıyor, sizin alternatifiniz ne?
- Sermaye üniversite ilişkisi sadece sermaye sahiplerinin üniversitelerde şube açması değil. CEOların üniversitelere gelip ders vermesi, özellikle mühendislik gibi bölümlerin hazırlamış olduğu araştırmaları şirketlerin kullanması. Şirketler, gelip üniversite aracılığıyla laboratuarı ve oradaki öğrenciyi kiralıyor. Bir bakıma bedava iş gücü yaratıyor. Bunları doğrudan kendi araştırması olarak kullanıyor. Mesela, burada da bir problem var. Yani, üniversite sermaye ilişkisi, işgalin başından beri Starbucks'ta konuştuğumuz bir mesele oldu. Ve bunun tek tezahürün üniversitede Starbucks açılması olmadığını biliyoruz.
- Öğrencilerin kantin, ucuz ve kaliteli yemek gibi talepleri karşılansa da Starbucks yine de gitmeli mi?

- Yani bu benim tek başıma karar verebileceğim bir şey değil. Bu buradaki enerji ve buraya sürekli gelen öğrencilerin hep beraber verebileceği bir karardır. Ama benim şahsi fikrim Starbucks'ın gitmesi gerektiği yönünde. Çünkü; şöyle bir dünya yok. Yani, işte paran yok git yemekhanede ye, parası olan da işte gitsin Starbucks'tan alsın diye bir dünya olmadığını düşünüyorum. İsteyen üniversite dışındaki şubelerden alabilir. Ama burası bir kamu alanı ve bir devlet üniversitesidir. Bir noktaya kadar fırsat eşitlilliği güdülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ucuz, sağlıklı ve kaliteli yemeğin yanına bir de ulaşılabilir yemek talebinin eklenmesi gerek. Mesela burası Güney Kampüs, bütün binalara yakın bir yer ve ders arasında karnın acıktığında yemek yiyecek bir yer yok. Bu burada kalsın, yanına bir tane daha açalım gibi bir şey bizim istediğimiz bir durum değil. Biz doğrudan Starbucks'ın gitmesini istiyoruz.
- Hiçbir müdahale olmazsa eylem sönebilir mi?
- Buna buradaki ekibin enerjisinin karar verebileceğini düşünüyorum. Çünkü, bir yandan finaller yaklaşıyor. Biz öyle başka işi gücü olmayan insanlar değiliz. Derslerimize gidiyoruz, bazı derslerimizi burada yapıyoruz. Bizim niyetimiz hakikaten oturup konuşma ve söz hakkı mekanizmasının kuralım. Herşeyin bir anda çözülmesi değil. Bir liste var. Bunların yanına bir tick atalım. Hadi kalkıp gidelim değil. Bunun bir mekanizmasının sağlanması ve bundan sonrada hep bu şekilde devam etmesidir. Ve işgal bu saatten sonra sönümlenmez diye düşünüyorum. Çünkü, çok güzel bir enerji ve çok güzel bir paylaşım var.
- İşgal eylemi sonuç vermezse ne yapmayı düşünüyorsunuz? B planınız var mı?
- Şu an için yok. Çünkü, biz burada biraz öncede dediğim gibi, yerleşkemizi geri alıyoruz iddiasıyla yola çıktığımız için ve nasıl olmasını istediğimizi doğrudan idrak ettiğimiz için, şu an herhangi başka bir plan yapmadık. Burada günlük planlama var. Birisinin bir başkası adına karar vermesi gibi bir mekanizma yok. O yüzden buna toplamın karar vereceğini düşünüyorum.
- Son olarak 'Devrimci Karargah' operasyonlarında tutuklanan Boğaziçi'li öğrenci arkadaşınız Şeyma Özcan ile ilgili ne söylemek istersiniz?
- Biz şu anda fiili olarak Starbucks'ta bulunduğumuz için, buradan bir yanıt veriyoruz. Ama bu yanıt, sadece Starbucks'ı işgal eden öğrencilerin yanıtı değildir diye düşünüyorum. Bütün Boğaziçi Üniversitesi hocası ve öğrencisiyle toptan vereceği bir yanıttır. Zaten bu davaların tekil olmadığını biliyoruz. Bir çok farklı davadan, bir çok üniversite öğrencisinin eğitim hakkını elinden alan süreçler işliyor. Ve tesadüfen bizi vurmadığının farkındayız. Çünkü, gerçekten kepçe usulü işliyor. Biz de Şeyma ve diğer tutuklu öğrenci arkadaşlarımız için elimizden geleni yapacağız.






Röportaj:Barış Engin
Röportaj:Aydın Yıldırım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder